0
Kadın ve Hayat Hakkında Bilmediklerimiz
Bahaddin Sağlam'ın Bilinmeyen gerçekler dizisinin birinci kitabından bazı alıntı özetler kitabın içeri hakkında bilgi vermek amacıyla hazırlanmıştır.

  "Ey bütün insanlar (fakiriyle, zenginiyle, kadı- nıyla, erkeğiyle), sizi nefs-i vahide (tür birliği) içinde yaratan ve o türün eşlerini aynı cinsten (yani erkeği ka- dından, kadını erkekten) yaratan, yani o iki eften nice erkekler ve kadınlar yeryüzüne dağıttıran Rabbiniz ve terbiye ediciniz olan Allah'a saygı duyun! Ve ismiyle birbirinizden dilekte bulunduğunuz O Allah'ın yasala- rını ve hısım, akraba bağlarım çiğnemekten sakının. Çünkü Allah ezeli ve ebedi olarak üstünüzde murakıptır." (Kur'an; Nisa, 1)

 "Adem ve Havva yasak ağaçtan yiyince; Adem geçim derdiyle, Havva da doğum sancısıyla cezalandırıldı. " (Belki de ödüllendirildi.) (Tevrat; Tekvin, 1. Bap)

 "İnsanların bedenleri, beşi akıllı, (riski seçip işi başaran) beşi akılsız (riske girmeyen) on kızdan oluşur." (incil; Matta, 25. Bap)

 "Erkekler hafifmeşreplikle kadmlaşmca, kadın- lar, isyanlarla erkekleşirler." (Sözler) (Çünkü doğa dengesizliği kaldıramaz.)

"Her halükârda varlık, öyle bir güzeldir ki; Ona aşık olmamak, mümkün değil." (Lem'alar)


SUNUŞ
Eğer bu kitabm engin sayfalan içinde kadın gibi güzel bir gerçeği bütün yönleriyle göremediyseniz, be- kâr kalmanızı tavsiye edebiliriz. Kitabımıza bu ismi yani " Bilinmeyenler " ismi- m koymamızın sebebi, gerçekten doğrudur. Çünkü bu kitaptaki bilgilerin % 90' ı yeni tespit ve yeni yorumlar- dır. Diğer eski bilgilere de yeni bir bakış açısı getirilmiş- tir. Kitabımıza ayrıca bir önsöz yazmadık. Çünkü zaten kendisi bir başlangıçtır, yeni bir sözdür. Somuz mutluluğu garantileyen mavi-yeşil bir deryadır. Der- yanın her tarafı giriş ve başlangıç olduğu için onlara ayrıca bir dibâce yapılamaz. Evet bu kitabımın 5 bölü- mü büyük bir güzelliği açıkladığı gibi, bir elin 5 parma- ğında olduğu gibi her bir bölümü de, hatta her bir ma- kalesi de tek başına insanı gerçeğe götürebilir. Yeni bir bahar, yeni bir anlayış ve sonsuz mutlu- luklar dileğiyle...
28.03. 2007 Bahaeddin SAĞLAM



"Sonsuzluğu ve saf bilinç oluşuyla beraber, yasal olarak sonsuz varlıklar olarak somutlaşan, egemenlik kuran ve bu egemenlik yasaları altında ezilenlerin -başta çocuk ve kadınlar olmak üzere, bu zayıfların- imdadına sonsuz şefkat ve merhametiyle olağanüstü olarak yetişen Allah'ın son derece güzel isimleri ile,.. "

GİRİŞ YERİNE
 Eskiden beri çok büyük araştırmacılar KADIN hakkında çok güzel şeyler yazmışlardır. Bu garip kardeşiniz de bundan 21 yıl önce bir çalışma yapmıştı. Şimdi o kitap elimde yok. Fakat bu 21 sene içinde bu güzel gerçeklikle ilgili 100'e yakın tespitlerim oldu. İşte bu tespitleri yeni bir fistan içinde yeniden sunuyorum. Ve uzunca bir girişle o meseleleri taçlıyorum.

 1) Modern Dünya 8 Mart'ı Dünya Kadınlar Günü ilan et- miş. Modernite, kadınları kurtaracağını iddia ediyor. Fakat ben Kadim Gelenek'ten biliyorum ki, Dünya Kadınlar Günü Mayıs içinde olmalı. Mesela, 8 Mayıs. Çünkü Mayıs güller zamanıdır, ve eski dilde Mayıs ayının ismi Gülân'dır. Yani güzel güller... Bu- günkü Mayıs kelimesi de mayalanmak manasına gelir. Galiba, modernite kadınları bir seks aracı olarak görüyor, çünkü Mart ve eski ismiyle Adar, kımıldanma ve hareket manasına gelir. Ayrıca 8 Mart, kediler günü olmalı. Evet, modernite kadınları kurtarayım derken onlan tüketim, reklam ve televole malzemesi yapmıştır. Adı konulmamış bir kadın ticareti söz konusu... Bu sözleri söylerken sakın benim ilk ve orta çağlarda kadınlara yapılan zulüm ve baskıyı kabul ettiği- mi sanmayın. Biraz sonra bu konulara döneceğiz. Ben yazı hayatımda bir gerçeği dile getirirken en evvel keli- melerin etimolojik kökenine inerim. Sonra bilimsel boyuta döne- rim. Sonra edebî ve duygusal ilavelere geçerim. İşte kadın, kök olarak ailenin, evin, eğitimin icrâcısı de- mektir. Yani erkek kelime itibarı ile evin reisi, sorumlusu, koru- yucusu iken, kadın bir başbakan gibi kalır.
 Hanım kelimesi de "HAN " kelimesinin dişisidir. 
Karı, kelimesi de bazılarının sandığı gibi aşağılayıcı bir ifade değildir. Okuyucu, sarayı takip edici veya misafir doyuran demektir.
Yani saray kadınları okuyorlardı ve kültürlü idiler; dışarıda kalan kadınların bunlara uyması için mahallelerde okumalar düzenleniyordu ve o kadınlar da saraydan ve siyasetten haberdar ediliyordu. Evet, Varlıkta ne varsa güzeldir. Eskiden saraylı olmak da güzeldi, taşralı olmak da güzeldi. Yani bir diken gibi haremi koruyan erkek de manen güzeldi, bir gül gibi güzel görünen ve bu güzelliğiyle milyonlarca senedir, biyolojik hayatı devam ettiren ka- dın da güzeldi. Fakat plastik bir asra girdik. Doğa bozuldu. Artık ne erkek tam erkektir, ne de kadın tam kadındır. Hülasa; herkes bir doğal doğruyu arıyor fakat ne yapacağını bilmiyor. İleride uzunca ve belgeleriyle sunacağım üzere kadın; ruhu itiban ile, kişilik olarak kuldur, âdemdir, insandır, Allah'ın yeryü- zündeki temsilcisidir; erkek de beden itibarı ile, maddedir, ani- madır, kaburgadır, kırılgandır. Dolayısıyla; din, hayat, ibadet gibi alanlarla ilgili metinler eril kipi ile geldiğinde kadın da bu metin- lere birebir muhataptır. Çünkü kadın ruhu itibarı ile erildir. Erkek ise bedeni itiban ile kaburgadır, fânidir, çürümeye mahkumdur. İşte bu tevhidi bütünlük ile beraber, kadın beden olarak, daha güzeldir, daha şiirseldir, daha latiftir, erkekten daha fazla evrimleşmiştir. Ki, gerçek bir nimet ve ana olabilsin. Buna mukabil, erkek testestoron gibi hormonlar sayesinde, daha güçlü, daha sal- dırgan, daha katı, şiirden ziyade riski daha çok seven bir yapıda- dır ki, baba olabilsin. Fakat tabiatta asla boşluk olmaz. Eğer kadın, herhangi bir sebepten dolayı bu güzel yapıyı bozmuşsa, erkek hemen kadınlaşıverir. Veya erkek bu riskli ve güç isteyen görevini yapamayınca kadın erkekleşir. Nice kraliçelerde gördüğümüz gibi... Gerçekten bu asrın binlerce sorunları olmasına rağmen, bu doğal yapının bozulması insanlık için en büyük felakettir. Çünkü ilkel çağlarda erkek güçlü olmayınca anaerkillik devreye giriyordu. Hayatın açığını kapatıyordu. Fakat bu asır plastik bir asırdır. Hünsâ (cinsiyetsiz) bir yapı gösteriyor.

2) Evet biz burada babaerkilliği mübalağalı şekilde övmedi- ğimiz gibi, anaerkilliği de abartılı bir tarzda eleştirmiyoruz. Fakat evrensel ve gerçek bir doğal yasayı da görmezlikten gelemeyiz. O da şudur: a) Medeniyet tarihinde, edebiyat, din ve devlet güçlendikçe babaerkillik olmuş, İlkellik, vahşet, geri kalmışlık ve sırf maddî Imyat söz konusu oldukça anaerkillik olmuştur. b) ilkel türlerde örneğin arılar, karıncalar, kurtlar ve köpek- ler ve sairelerde görüldüğü gibi anaerkillik geçerlidir. Gelişmiş (lirlerde örneğin arslanlar, maymunlar ve insanlarda görüldüğü ((ibi, babaerkillik geçerli yasa olmuştur. Fakat insan en üstün tür Olmasına rağmen, bazen bütün türleri de kuşattığından hem ana- erkillik hem babaerkillik örneklerini gösteriyor. Bununla beraberbabaerkillik daha çok ve daha aktiftir. c) Gerek anaerkillik olsun, gerek babaerkillik olsun, (ki iki- si de biyolojinin bir yasasıdır) her ikisinin de hedefi, hayatı özel- likle biyolojik hayatın kalitesini korumak ve geliştirmektir. Bazen de -yabani köpeklerde görüldüğü gibi- 30-35 kişilik bir sürü oluştururlar, henüz keşfedilmemiş bir duygu ile içlerin- de ana-baba olmaya en elverişli bir çifti seçiyorlar, ve onlar ölme- den veya ihtiyar olmadan, başka çiftler evlenmiyorlar, daima ve birinci görev olarak o kaliteli çiftin yavrularını besliyorlar, onları koruyorlar ve bu tarzda hayatın kalitesini korumuş oluyorlar. Fakat, maalesef bugün modern dünyada, değil neslin kali- tesini gözetmek, hiç kimse, asla nesil yetiştirmek istemiyor. Bizim gibi ülkeler de körü körüne buna ayak uyduruyoruz. Ve gittikçe hem camiden hem kiliseden oluyoruz. Ne babaerkiliz ne de anaerkiliz. Ortada, saçma sapan bir tür... İşte böyle bir beladan kurtulmak için, kızlarımıza diyorum; yanlış da olsa, kocanıza ayak uydurun, onun gizlenmiş güzel güçlerini ortaya çıkartın ki, sağ- lıklı ve canlı ve bütüncül bir yuva kurulsun, gelecek nesillerimiz şizofren olmasın. Şizofren kelimesi kişiliği parçalanmış insan de- mektir. Ki hastalıklar içinde en büyüğü bu sayılır. Millî Eğitim Bakanlıklan'nın önemli bir dairesi var: Tâlim ve Terbiye Dairesi... Tâlim eğitmek demek. Terbiye de geliştirmek demek... Tâlim babaya aittir. Terbiye de anaya aittir. Demek kadın-erkek farklılığı aşağılık-yukarılık değildir. Tabiatın bir iş- bölümüdür.

3) Kadın, vejetatif (bitkisel) duygulan ile cennet gibi muci- zevi bir rahmi taşıyıp, çocuk gibi bir manayı doğurup geliştirme- siyle, ayrıca temizlik, şefkat, letafet, güzellik, çekicilik gibi yüzler- ce bulunmaz yönüyle bir açıdan evin her şeyi iken, baba da fizikî gücüyle, riski sevmesiyle, yüce değerleri yaşayıp kullanmasıyla, ve Birinci Kısım 15 benzeri binlerce aktivitesiyle ayrı bir nimettir, ayrı bir güzelliktir. Hülasa, aile büyük bir insan gibidir. Kadın, bu insanın kalbi; ba- ba ise, aklı gibidir. Bunların birbirini tamamlaması ve bütünleş- meleri ile o aile, gerçek bir aile olabilir ve kalabilir. Bu iki kavramı birbirine karşı göstermek ve dövüştürmek cinayettir, ailenin içine atılmış bir bombadır. Zaten Kur'an, Nisa suresi 1. âyette zengini-fakiri, kadını-er- keği eşit gösterirken, 34. âyette, erkeğin reis olma hakkı, iki açıdan var, diyor. a) Evin riski ve nzkı onun sorumluluğunda olduğu için b) Fizik olarak güç onda olduğu için... Yani bu üstünlük bir işkence ve eziyet çektirme üstünlüğü değildir. Bir şefkat ve hizmetkârlık üstünlüğüdür. Zaten İslam'da devlet ve riyaset, bir hizmet kuruluşudur. Yöneticiler milletin efendisi değildir. Tam tersine, milletin hizmetkârlarıdır. 1400 se- ne önce Hz. Muhammed " Kavmin efendisi onların hizmetkârıdır" dediği halde modern milletler ta şimdi yeni yeni, en ideal devlet garson devlettir, diyebiliyorlar. Fakat henüz gerçekleştiremediler. Bir daha hatırlatalım ki, evde erkeğin egemenliği bir nevi garson- luktur. Asla istibdat sebebi olmamalı.

4) Yaklaşık bir sene önce çok sevdiğim bir tıp doktoru arka- daşım bana " Neden İslamiyet'te çok evlilik var?" diye sordu. Ben de cevaben " Sen biyolojiyi iyi bildiğin için bunu bana sormamalı idin. Çünkü İslamiyet'ten önce de, yaklaşık 100 bin sene önce bu vardı. Ve bu kural dinî bir emir ve tavsiye değildir. Sadece bi- yolojinin, en kaliteli nesli tutturma prensibidir. Çünkü gerçekten doğal olan her şey, sonsuz bir bilinci içinde taşıyor.Ve bu bilincin en birinci hedefi daima en üst seviyede kaliteyi tutturmaktır. Onun için bir ton yapay gıda yemek, bir domates yemek kadar faydalı olmuyor. Yani harem kültürünün biyolojik bilinç boyutu şudur: "Güçlü babalar hal diliyle diyorlar kı; En guçlu biziz. Kaliteli spermler bizde var. Diğer erkekler hem zayıf, hem cılız olduk- larından ve baba olsalar da nesillerini koruyamayacaktan ve besle- yemeyecekleri için onlar gitsin, ormanda ölsün; biz onlann açığım daha güzel bir şekilde kapatıyoruz.' Evet, Aile ve Cinselliğin Terbiyesi adlı konferansımda açık- ladığım gibi, cinselliğin gerçek amacı kaliteli bir nesil yetiştirmek- tir Ve bunun dışındaki arayışlar yanlış olduğu için er-geç error sinyalini verirler. Cinsellikteki geçici zevk Allah'ın veya başka bir ifade ile Rahman olan Allah'ın bir sistemi olan Tabıat'm bir ücret vermesidir, helal ve caiz bir rüşvetidir. Fakat insanlar bu geçici rüşvete kamp, hedeflerini unuttu- lar bütün enerjilerini hatta bütün tabiatın enerjisini bu aldatıcı geçici zevkler uğruna harcıyorlar. Kendi dilinin kanıyla beslenen kedi gibi, kendi kendilerini bitiriyorlar. İşte kıyamet çeşitlerinden önemli bir örnek!.. Sakın bu satırlardan benim çok evliliği tavsiye ettiğimi san- mayın. Bilakis islam gelmiş, o biyolojik duyguyu asgariye indir- miş ve "Eğer bir tane ile yetinirseniz daha iyi ve daha adilâne olur" demiştir. 
Kitapın yazarı Bahaeddin Sağlam kimdir?
Bahaeddin Sağlam, 1960'ta Siirt'in Verkanıs köyünde dünyaya geldi İlk öğrenimini köyünde bitirdikten sonra, klasik Osmanlı metoduyla üç sene medrese eğitimi görüp icazet aldı. Dört sene Arapça tedrisatla meşgul oldu. Suriye'de kolej eğitimim b.tırdık- ten sonra sekiz sene lise ve üniversite öğrencileriyle ümt ve dinî sohbet ve muhadaralarda bulundu. 1985'ten beri yazarlık mesleği yanuıda, yayıncılıkla da meşguldür. Evli ve dört çocuk babaSldır. Yayınlanmış kitaplar, İlmî ve Edebî Yönleriyle Kur'an Kısalan (1985), Kur'anda Evrim (1986), Kuranda Kadın (1986), Ruh Kavramı (1986), Turan Dursun ve Din (1991,19 Meselesi (1996), İbadetlerin Mana ve Hakikatleri (1996), Karan-i Kerım Meâh (1992), Risale-i Nur'da Geçen Ayet, Hadis ve İbareler MeâUer, (1996) Kur'an'm Evrenselliği ve Kuran Sembollerinin Dıh (1997), Vahiy ve Medeniyet (1999), Geçmiş ve Gelecek Arasında Tevrat (1998), Yâsin Tefsiri (1998) timi ve Edebi Açıdan İncil (2004), Sık- Ça Sorulan Sorular (2005). Ayrıca geçen 20 yıl içinde değişik çevrelerden, 20 bine yakın ılnu soruyu alıp, ikna edici bir şekilde cevap vermiştir. Bu cevaplar, 55 konferans, 40 makale ve 3000 sayfayı aşkın kitap haline geldi.

İlgili Aramalar:

Yorum Gönder Blogger

DİKKAT!
İfadeler şekiller, jpg, gif, png,bmp formatlarında resim, foto, video, müzik ekliyebilirsiniz.Resim eklemek için-- [img] resim linki [/img] // Müzik eklemek için :-- [nct]Müzik linki [/nct] Youtube Video ekleme:-- [youtube] Youtube Video Link [/youtube] Link kapanış kutucukların arasına boşluk bırakın
***KÜFÜR HAKARET İÇEREN YORUMLAR SİLİNECEKTİR***
Gülen ifade eklemek için işaretleri kullanın
:) (: :)) :(( =)) =D> :D :P :-O :-? :-SS :-t [-( @-) b-(

 
Top